Noun Clause ( Zıt Anlamlı Cümleler )

Noun Clause ( Zıt Anlamlı Cümleler ) Hakkında Ayrıntı

Noun Clause ( Zıt Anlamlı Cümleler ) İSİM CÜMLELERİ

1 –  Proficiency Sınavı ( Proficiency Sınavı için Bireysel – Özel Ders )
2 –  Proficiency Sınavı ( Proficiency Sınavı için 4 kişilik Gruplarla Ders )

2. CONTRAST OR CONCESSION :
BUT : fakat; ama; yine de
*I wanted to buy a new car, but I didn’t have enough money.
Yeni bir otomobil almak istedim fakat yeterince param yoktu.
*Tuna is not a handsome man, but women find him very attractive.
Tuna yakışıklı bir adam değil, fakat kadınlar onu çekici buluyorlar.
ONLY: fakat
*They wanted to visit the museum, only they didn’t have enough time.
Onlar müzeyi gezmek istiyorlardı, fakat yeterince zamanları yoktu.
*My brother might have passed the exam, only he didn’t study hard.
Erkek kardeşim sınavı geçebilirdi, fakat çok çalışmadı.
EXCEPT (THAT) : fakat
*Fatoş could have made a good impression, except (that) she had not washed her hair.
Fatoş iyi bir etki yapabilirdi, fakat saçını yıkamamıştı.
WHEREAS: oysa; halbuki
*Mustafa wanted to stay at home, whereas his sister wanted to go to the night club.
Mustafa evde kalmak istiyordu, oysa kız kardeşi gece kulübüne gitmek istiyordu.
*My sister votes for the party, whereas I vote for the best man.
Kız kardeşim partiye oy verir, oysa ben en iyi adama oy veririm.
WHILE :  oysa; halbuki
*The United States is a very rich country, while India is a poor country.
Amerika Birleşik Devletleri çok zengin bir ülkedir, oysa Hindistan fakir bir ülkedir.
*I went to the University of Ankara, while my sister went to the University of Texas.
Ben Ankara Üniversitesine devam ettim, oysa kız kardeşim Texas Üniversitesine devam etti.
Noun Clause ( Zıt Anlamlı Cümleler )YET :  buna karşın
*My mother has got beautiful hair, yet she dyes it constantly.
Annemin güzel saçları vardır, buna karşın ssaçlarını devamlı olarak boyar.
*Helen didn’t like Tom very much, yet she accepted his invitation the dance.
Helen Tom’dan çok hoşlanmıyordu, buna karşın onun dansa davetini kabul etti.

STILL : buna karşın
*My father will probably say no, still I’II ask him for ten dollars.
Babam belkide hayır diyecek, buna karşın kendisinden on dolar isteyeceğim.
*My father was very hungry, still he didn’t want to eat anything.
Babam çok aç idi, buna karşın hiçbirşey yemek istemedi.
(BUT) HOWEVER: buna karşın
*I am not as handsome as my frien; (but) however, I have more girl friends.
Arkadaşım kadar yakışıklı değilim, buna karşın benim daha çok kız arkadaşım var.
*Athens is a very old city; however, it has many modern buildings.
Atina çok eski bir kenttir, buna karşın birçok modern binaları vardır.
*Thomas Edison was not a successful student. He became one of the most important inventors, however.
Thomas Edison başarılı bir öğrenci değildi, buna karşın en önemli mucitlerden biri oldu.
(BUT) NEVERTHELESS : buna karşın
*Mary was very sick; (but) nevertheless, she came to the party.
Mary çok hasta idi, buna karşın partiye geldi.
*There was a terrible thundestorm; nevertheless, the plane was able to land.
Müthiş bir fırtına vardı, buna karşın uçak inebildi.
(BUT) NONETHELESS: buna karşın
*My father doesn’t like the candidate; nonetheless, he is going to vote for him.
Babam adayı sevmiyor, buna karşın oyunu ona verecek.
*It was late; nonetheless, my sister presisted in finishing her work.
Vakit geç idi, buna karşın kız kardeşim işini bitirmek için ısrar etti.
NOTWITHSTANDING : buna karşın
*The climate is very cold in the winter, notwithstanding, the summers are quite pleasant.
İklim kışın çok soğuktur, buna karşın yazlar çok hoştur.
*It was snowing heavily; notwithstanding, the buses ran on schedule.
Çok kar yağıyordu, buna karşın otobüsler tarifeye göre işliyordu.
Noun Clause ( Zıt Anlamlı Cümleler )ON THE CONTRARY : tam tersine
*This church isn’t a new one; on the conrary, it was built two hundred years ago.
Bu yeni bir kilise değildir, tam tersine ikiyüz yıl önce yapılmıştır.
*It is not true that Yonca is very ill; on the contrary, she is in the best of health.
Yonca’nın çok hasta olduğu doğru değil, tam tersine sıhhati çok iyidir.
IN CONTRAST : tam tersine
*Olenda was the best student in her class; in contrast, her brother is a very weak student.
Olenda sınıfının en iyi öğrencisi idi, erkek kardeşi tam tersine çok zayıf bir öğrencidir.
*John decided to quit his job when he didn’t get a raise; in contrast, Virginia decided to kkep hers.
John maaşında bir artış olmayınca işini bırakmaya karar verdi, Virginia tam tersine işine devam etmeye karar verdi.
CONVERSELY: bunun aksine; oysa
*Their policy was to gain the support of the people; conversely, they lost more votes.
Onların politikası halkın destiğini kazanmaktı, oysa daha çok oy kaybettiler.
CONTRARILY : bunun aksine; oysa
*It is claimed that the whole economy has collapsed; contrarily, things are getting better.
Tüm ekonominin çöktüğü ileri sürülüypr, oysa işler daha da iyi gidiyor.